MEVLANA VE KADER – İDARE

0x0-22.jpg

İslam dininde imanın şartlarından kabul edilen bir konuda kaza ve kadere iman etmekle ilgilidir. Ancak insan iradesinin kader karşısındaki durumu kelam ilminde tartışma konusu olmuştur. Bazı kelamcılar ; kulun seçme hakkı olmadığını , insanın her fiilinin Cenab-ı Hakk’a ait olduğunu , dolayısıyla insanın yaptıklarında sorumlu tutulamayacağını öne sürerek, irade hürriyetini reddeder. Bu fikre cebr (zorlama) , böyle düşünenlere de cebri denilmiştir. Bunun zıddı olan ihtiyar (seçme) düşüncesini kabul edenler de ; insanın sınırsız bir irade hürriyetine sahip olduğunu savunmuşlar, İlahi iradenin inkar etme noktasına gelmişlerdi.

Mevlana’nın ihtiyar ve cebr konusundaki düşüncelerine baktığımız zaman , onun bu iki görüşü de desteklemediğini; orta yolu tutarak , hem insanın irade hürriyetine sahip olduğunu, hem de İlahi taktirin mevcudiyetini kabul ettiğini görürüz.
İlim , irade ve kudret sıfatlarının sahibi olan Cenab-ı Hak; irade ve kudretiyle her kul üzerinde tasarrufta bulunur. Kulun İlahi iradeyi yenmesi mümkün değildir. Mevlana , buna örnek olarak Fihi Mafihte İbrahim Edhem kıssasını anlatır. Bir sultan olan İbrahim Edhem ava çıkar. Ceylan peşinde atını sürerken, etrafındakilerden uzaklaşır. Issız bir yere gelince , ceylan dile gelir ve : “Sen avlanmak için yaratılmadın. Cenab-ı Hak seni bu sebeple yaratmamıştır” der. İbrahim Edhem bu sözleri duyunca pişmanlıkla yaratılış sırrını kavrar. Hemen oracıkta gördüğü bir çobana kaftanını, silahını , atını verir; çobanın abasını giyip, sufilik yoluna yürür. Ceylan avlamak isterken, bir ceylanla yüce Allah’a av olur. (Fihi Mafih, 248-49) .

Taktir konusu Mesnevi’ de Firavun ve Hazret-i Musa’nın hikayesi ile işlenir. Firavun, rüyasında Hz. Musa’nın doğacağını görür. Saltanatını korumak için, tedbir alarak bütün eşleri birbirinden ayırır. Ancak ilahi kudret karşısında bütün tedbirleri geçersiz olur, Hz. Musa doğar. Müneccimlerden bu çocuğun doğduğunu öğrenince, o yıl doğan bütün erkek çocukları öldürtür. Hz. Musa’ nın annesi, çocuğunu ölümden korumak için beşiğiyle Nil Nehrine bırakır. Beşik suda sürüklenir ve Firavun ‘ un sarayına gelir. Firavun’ nun hanımı nehirden gelen bu çocuğun ölümüne mani olur, onu himayesine alır. Böylelikle Firavun’ nun bütün tedbirleri boşa gider, can düşmanı olduğunu bilmeden , Hz. Musa’yı evinde büyütür. ( Mesnevi, III / 843-980)
Mevlana, buna benzer örneklerle Kadir-i Mutlak olan Allah’ ın , ,rade ve kudret vasıflarının sahibi olduğunu dile getirir. İmanın esası olan kader inancıda bu mahiyettedir. Diğer yandan Allah, insana ilim ve din vermiş , onlara doğru yolu göstermek için kitap ve peygamberler göndermiş, bütün insanların dünyada iken yaptıklarından sorumlu olacağını , buna göre ceza veya mükafat verileceğini bildirmiştir. Bunlar insanın İlahi irade karşısında cüz-i iradeye sahip, yaptıklarından sorumlu bir varlık olduğunu belirtir. Cüz-i iradenin varlığına dair pek çok örnek mevcuttur. Mevlana’ nın bu konudaki ilk örneği , ilk insan Hz. Adem’e aittir. Hz. Adem cennette iken kendisine yasaklanan meyveyi yemiş , daha sonra hatasını anlamış; “Biz nefsimize zulmettik” diyerek pişmanlık ve tövbesini dile getirmiştir. (Mesnevi, I / 1304-08)
“Belki insanın kendisi için asıl olan şey; zararsa kusurundan , karsa gayretindendir.
Yoksa Adem A.S. ‘Ey Rabbiniz, muhakkak ki biz nefsimize zulmettik’ diye nasıl dua ederdi ?
İki iş arasında tereddüde düşeriz. İhtiyar (seçim) olmasaydı bu tereddüt nasıl olurdu ?
İki eli ve ayağı bağlı kimse ; ‘Bu işi mi yapsam, o işi mi ?’ der mi ?” (Mesnevi, VI / 408-14)

Mevlana , her işin kadere yüklenemeyeceğini , insanın seçme hürriyetine sahip olduğunu, tereddüt etmenin cüzi iradenin varlığına delaletini böylece açıklar. O halde , insan iradesiyle yaptığı her işten mesuldür. İnsanın yaptığı her işin sonucun , yine o kimseyi etkiler. İçkiyi içen sarhoş olur, bal yiyeni humma tutar veya çalışanın ücretini yine çalışana öderler; herkes ektiğini biçer ( Mesnevi, VI / 418-24).
Yine herhangi bir iş karşısındaki aczimiz İlahi takdire , pişmanlığımız ise irademize işarettir :

“Aczimiz, mecburiyetimizin işareti; mahcup oluşumuz da irademizin delili oldu.

Eğer irademiz yoksa, bu üzülme , bu utanma niçin ?” (Mesnevi, I / 644-45).

Mevlana, cüzi iradeyi inkar edip, her fiilini Cenab-ı Hakk’a bağlayan , sorumluluktan kaçmak isteyenlere de karşıdır :

“Sen hangi işe meylediyorsan, kendi kudretini orada görürsün.
Hangi işe gayretin, isteğin yoksa ; cebr diye onu Hakk’a nisbet edersin.” (Mesnevi, I /661-62)

Bir adam , başkasının bağına girip, meyve çalarken, bağın sahibi gelip , adamı azarlar . hırsız: “Hakk’ ın bağında , Hakk’ ın bir kulu, Hakk’ ın ihsanıyla meyve yiyor.” Deyince , bağcı adamı bir ağaca bağlar ve sopayla dövmeye başlar. Hırsız itiraz edince ; bağcı : “Hakk’ ın bir kulu , Hakk’ ın sopasıyla diğer bir kulun sırtına vuruyor. Değnek de onun , sırt da onun ; ben yalnızca vasıtayım.” Der. (Mesnevi, V / 3086-95). Ya da hırsızlık suçuyla hakim karşısına çıkan : “Ne yaptıysam Allah’ın takdiri ile oldu,’ deyince ; hakim de : ‘ Ben de seni Allah’ın emri ile cezalandırıyorum’ der” ( Mesnevi, V / 3067-68)

Mevlana, bu örneklerle her işini kader ve kazaya nispet eden istismarcıları , cüzi iradeyi kabul etmeyenleri eleştirir. Çünkü bir taşa “Şu işi yap, yapmazsam seni cezalandırırım” denilmez ama ; insanlara hidayet yolunu öğretmek için indirilen Kuran-ı Kerim, emir ve yasaklara dair hükümlerle doludur. İnsanda irade olmasaydı , Cenab- ı Hak da emirlerini göndermezdi (Mesnevi V / 3035-40)

Neticede Mevlana’nın iradeye dair düşüncelerini şöylece özetleyebiliriz: İnsan ilim sahibi, üstün bir varlıktır. Seçme hakkına ve kuvvetine sahip olarak yaratılmıştır. Cüzi iradesi hürdür. Ancak akıl ve ilim sahibi olan insan, cüzi iradesini kullanarak çalışmalı, iyiye yönelmelidir. Tembellik ve miskinlik kadere yüklenemez. , fakat insan çalışmalı, tedbir almalı, cüzi iradesini kullandıktan sonra İlahi iradeye iradeye teslim olmalıdır.

Kaynak: www.semazen.net

Yorum bırakın